24 Ağustos 2016 Çarşamba

Anadolu'nun Bağrından Çıkan Bir Köylü*

***
Bu benim Kırşehir'e ilk gelişimdi. Yorgunluk molası verdikten sonra şöyle bir dolaşayım dedim. Dışarı çıktığımda gökyüzü bir suyun berraklığı ve billurluğu gibi sanki daldıkça ilerisini gösteriyordu. 

Ben böyle gökyüzüne bakarken yolda yürüyen bir amca gördüm. Sanki yüzündeki her çizgi yaşadığı milyonlarca olayın bir iziydi; bu her olay onun bu zayıf vücuduna bir hançer gibi vurmuştu fakat umutla parlayan, okyanusları andıran, baktıkça yüzündeki her izin bir tren rayının çizdiği yol gibi onun yüzünde kalıcı bir etki yaptığını hissettim. 

Ayrıca, teni güneşte yanan buğday taneleri kadar kızarık ve bir kaya parçası kadar sertti. Kaşları bir hilal gibi uzun ve inceydi. Bakarken ayrıca saçlarına dikkat ettim. Bu saçlar bir buğday tarlasındaki ahenk ve cümbüş kadar etkileyiciydi, rengiyse sanki yazın bir günü ikindide güneşin verdiği o parlaklık kadar göz alıcıydı. Sakalları ise yılların verdiği birikimi sembolize edercesine elindeki o un çuvalından çıkan toz kadar akdı.


***
Gözlerimi elbiselerine çevirdim. O Anadolu'nun saf kokusunu andırıyor ve en az amca kadar yıpranmış gözüküyordu. 


Yazının devamını okumak istiyorsanız "NOTUNGA: ENTERESAN NOTLAR TEZGAHI" adlı kitabı okumalısınız.