21 Şubat 2016 Pazar

O

aşk bir çizgi film galiba.
*
Heyecanlı bir günün sonunda yerini sessizliğe bırakan o gece. Gecenin ortasında göz kaçamakları. Belli ki o daha uyumamış. Hala kendimizi duruma alıştırmalar eşliğinde karanlığa doğru bakışlar. Öyle ya da böyle zaman yorgun sularda hızla yüzüyor.
*
Kimilerinin sabah namazını kıldığı vakitler. Ferfecir yırtılırken o uyanıyor. Etrafta dolaşmalar, biraz heyecan. Aylardır hasret kaldığı o güne gidiyor zihni. Hazırladığı kıyafetleri düşünüyor. Bavul da hazır. Kalın giyinecek ama; bir o kadar sıcak bir hava olacak. Belli ki farkında. 
*
Uyanıyoruz. Aslında onun bir tarafı hep uyanık. O yüzden pek uyuduğu söylenemez. Bir şey atıştırmadan hazırlanıp, çıkıyoruz evden. Yol hali. İstanbul'un trafiği zamanın akışını bir o kadar hızlandırıyor. Rüzgârın elinden tutup uzaklaşıyoruz o kalabalıktan. Bir yorgunluk var. Bütün o gürültüyü yırtıp atarcasına sessizlik hakim ortama. Endişeli gözlerle aynadan kaçamak bakışmalar. Bazen cesaret yerini korkuya, korku da endişeye bırakıyor. Sonra o sarmal başa dönüyor. Ummadık anda sona gidiyor zihinler, sonra tekrar en başa. 
*
Adımlarımızı dışarıya attığımız o vakitler kimileri için aynı. Aynı akan su gibi. Biz ise yürümeye devam ederken onun akışına bırakıyoruz adımlarımızı. Hazır gibiyiz. Bilinmezlik dehlizinde sakin kalmaya çalışıyoruz. El ele. Bugüne kadar o duyduklarımız artık kulaklarımızda çınlamıyor. Ellerimiz hafif terli. Gözlerimizdeki bakışımızla ağzımızdan dökülen çok farklı.  Birileri gidip geliyor. Umduğumuz bu kadar sakin değil. Sabır eşiğindeyiz. Bekliyoruz.
*
Dostlar geliyor. Toplanıyoruz. Mutluyuz. Endişeli bir sevimlilik. Bilinmezliği bir yana bırakıp onun yerine tevekkül etmiş bir haldeyiz. O ise düşünceli. Kapının eşiğinde bekleyen Tanrı misafiri gibi. Hemen buyur edemiyor insan içeri. Dışarısı soğuk halbuki. Çok uzak yoldan geldi. Bir bavulu bile yok. Onu oracıkta bekletmek canını acıtıyor. Yüzünden okunuyor. Onca sene ne kadar da umarsız geçmiş. Gariplik ya bir süredir alınacağı tutuyor. Sıkıntılıyken bunları hatırlıyor, bilinmez belki de işyerinde gördüğü o ölü güvercin canlanıyor zihninde. Tekrar kanatlanıyor. Denizin üzerinde kanat çırparak uzaklaşıyor. 
 *
Artık odadaki fısıldaşmalar bile rahatsız edici. Kimin ne yaptığından çok karanlığı yırtacak eli düşünüyor. Işığın karanlığın yerini alan ve ona yol gösterdiği bir rehber olmasını istiyor. Olmuyor. Daha çok karanlığa gömülmeye başlıyor. Sık sık. Umut biraz kayboluyor zihninden tekrar el veriyor birileri. Kuyunun dibine uzatılan bir ip gibi. Çıkmaya gücü yok ama... Cümleleri tamamlayacak hali bile kalmıyor. Ne ipe el verememenin çaresizliği, ne de ip canını sıkıyor artık. Derin bir soluk alıyor. Belki tırmanacak. Yukarıya doğru bakıyor. Gözünü kamaştıran solgun bir ışık. Açamıyor gözlerini. Ellerini sıkıyor. Bir umut. Her tırmanma denemesinde elinin acısı gördüğü düşü acıtıyor. Ne kendini taşıyacak hali var ne de kuyunun dibinde kalmaya tahammülü.
*
Sabır acının yanında unutulmuş bir çocuk gibi. Etrafını tedirgin gözlerle izleyip acıya bakıyor. Acının bu halleri onu da endişelendiriyor. Belli ki o da meraklı. Bu kadar karmaşanın yanında olup biteni bir köşede çömelmiş izliyor. Gözleri karanlığa alışkın olduğu için acının sözleri pek canını yakmıyor. Umut denilen aydınlıkla hiç yüzleşmemiş. Ferfecir içinde kayan zamanın bekçisi olmuş. Kurulan hayaller içinde beyaz atlı bir kahraman olduğundan habersiz. Geleceği bile belli olmayan bir geçmişten geliyor. Beklerken isminin hakkını veriyor.
*
Ona bakan gözler kalmamış artık içeride. Bazen gözlerine bile bakmaya cesaret edemeyen birisi elinden tutuyor, bazen ikisi. O garip fısıldaşmalar yerini dışarıda bekleyen meraklı gözlere bırakmış. Gözlerde bir sızlama. Etrafta bakışmalar soğuk; ama bakışlar sıcak. Terleyen ellere arada bir gözler de eşlik ediyor. Gözlerde bakışın yerini dalgınlık almış. Yanına birilerinin geldiği anlarda kendini perdenin dışına atıyor birileri ve göz ağrısı ile mücadele ediyor. Bir an sonra hiçbir şey olmamış gibi bıçak gibi kesilen gözlerle tekrar sil baştan mücadele. Onca zaman neye yaradığını bilmeden kullanılıp bir köşede unutulan gözler. Camdan yansıyan teskin edici bir bakışa kayıyor ya da o bakışı arıyor kimi zaman. An geliyor gözünü hiç kıpırdatmadan bakıyor insan. Lakin bakışını kaçırdığın an bir damla süzülebilir diye tereddüt ediyorsun. 
*
Derin bir sessizlik var. Sarılıyorum yakınımdaki iki insana. Onca yıl birçoğunun değerini bilmediğim hissi içimi acıtıyor. Enstantane ve gönlümdeki sıkışma yerini tekrar meraka bırakıyor.
*
Sabır acının çığlıklarına dayanamıyor. Çömeldiği yerden kalkıyor. O hareket ettikçe acı hayret verici bir şekilde sakinleşiyor. Sabır için hiç bilmediği karanlığın sonuna geliniyor artık. Kimilerine dayanılmaz gelen bir ortamı sakinliğe  bırakarak tevekküle emanet edilen geleceğine gözlerini açıyor.
*
Sessizlik. Sessizliği bozan bir çığlık.

Gözlerde bir ağrı. 

İlk göz ağrısı.